“You Write in the Breeze of Knowledge, Not in Light of It:”

I mean, when writing, I think a person needs to have times when they leave even their own intellect behind them. Moreover, we’re not just made up of our intellects. Even as we breathe our last breath there will remain dark places inside us we still cannot reach. Those places now get a breeze from outside, receive certain signals. We must allow those signals to govern our pens. If we solely carry it out with our intellects, we leave those out.

By |2016-05-18T19:56:57+00:00Mayıs 18, 2016|SÖYLEŞİLER|0 Comments

Hep söylerim, hakikat diye bir şey varsa ona en çok yaklaşabilenler delilerle çocuklardır.

Bazı yazarların yeni romanlarını beklemek, uzun yola gitmiş bir sevgilinin dönüşünü beklemek gibidir. Hasan Ali Toptaş’ın yeni romanı Heba‘yı da, uzun yoldan dönen bir sevgili gibi karşıladım ben: Önce dokundum, doyasıya kokladım yüzünü, sonracığıma, efendime nasıl söyleyeyim; açtım yüreğimi, yüreğine Toptaş’ın, can kulağı ile dinledim yeni romanının yolculuğunu…

By |2016-01-24T10:29:29+00:00Ağustos 7, 2014|SÖYLEŞİLER|0 Comments

“TO WRITE IS TO INTERVENE IN TIME”

For many people, his literature is like a magical trap: filled with shadows, loneliness, poetry, philosophy, the past and the future. He is one of the most important Turkish authors to have been influenced by existentialism; as a novelist and a poet, he fearlessly plays around with time and place. Hasan Ali Toptaş’s first novel, Bir Gülüşün Kimliği, was published in 1987 and he has continued his literary adventure ever since, with works translated into many languages.

By |2014-08-06T22:12:52+00:00Ağustos 6, 2014|SÖYLEŞİLER|0 Comments

Yeryüzüne bir Kafka yeter ikinciye gerek yok

Hasan Ali Toptaş ya da kısaca HAT günümüzün en önemli romancılarından. Yaklaşık sekiz yıllık aradan sonra Heba romanını yayımladı. Heba şehirden kaçıp köye sığınan bir adamın; yalnızlığın, pişmanlığın, askerliğin, heder olmuş bir ömrün romanı. Son yıllarda yazarların neredeyse her yıla bir roman sığdırdığı ‘piyasada’ HAT’ın Heba’sı yavaş yavaş, sindire sindire okunmayı hak ediyor. Yazarın olağanüstü, büyülü bir dili var. Türkçe onun kaleminde bir gökkuşağına dönüşüyor; kendine hayran bırakıyor. HAT; Bilge Karasu, Oğuz Atay, Kafka gibi yazarlarla ruh akrabası. Ama kendisine “Doğunun Kafka’sı” denmesine itiraz ediyor. “Yeryüzüne bir Kafka yeter; ikinci bir Kafka’ya hiç gerek yok.” derken benzetmeyi de yersiz bulduğunu belirtiyor. Yazamamak bir tür cehennem onun için. Ama bu kaygıyı hep taşıyor. Ona göre romanın ve romancının mutlaka bir meselesi olmalı. Hasan Ali Toptaş’la yazarlığını ve son romanı Heba’yı konuştuk.

By |2014-08-06T21:50:39+00:00Ağustos 6, 2014|SÖYLEŞİLER|0 Comments

Başlarken Yalnızsın, Bitirdiğinde Daha da Yalnız..

Yazmak bence bir yalnızlıktan bir yalnızlığa yolculuk. Okuru hesaba katsan da böyle bu, katmasan da. Başka bir deyişle, bir öyküye, bir şiire, bir romana başlarken yalnızsın; bitirdiğinde daha da yalnızsın. Metinlerimdeki mahşeri kalabalıkları da ben yalnızlığın başka bir biçimi olarak görüyorum. İçinde bulundukları metnin vazgeçilmez bir malzemesi ya da kurgunun temel bir parçası gibi gözükseler de (ki öyledirler, öyle kılınmışlardır), bu mahşeri kalabalıkların, ruhsal yapımdan kaynaklanan, benim bile farkına varmadığım çok daha başka nedenleri de olabilir tabii.

By |2014-08-06T07:22:24+00:00Ağustos 6, 2014|SÖYLEŞİLER|1 Comment

Hasan Ali Toptaş’la Söyleşi-Gürsel Korat

'Kendi halimce roman yazmaya çalışan biriyim ben' diyor Hasan Ali Toptaş, 'Ne yaptığımı tam olarak bilmiyorum. İlk romanım 'Sonsuzluğa Nokta'dan sonra, mekânın duyularla kavranabilir bir tanımından uzak durduğumun farkında değilim sözgelimi. Bilinçsizlik kılığına bürünmüş uzak bir bilinçle yazılıyor sanıyorum. En azından ben bunun böyle olması gerektiğine inanıyorum'

By |2014-08-06T07:04:29+00:00Ağustos 5, 2014|SÖYLEŞİLER|0 Comments
Go to Top